GÜNCEL
Giriş Tarihi : 21-01-2024 13:36   Güncelleme : 21-01-2024 13:36

TYB sohbetleri aralıksız devam ediyor

ŞANLIURFA (PHA) - Şanlıurfa TYB Başkanı Cuma Ağaç’ın konuk ve sohbet konusu ile ilgili kısa öz açıklamasının ardından sözü, Cuma Sohbetleri konuğu halen Bursa’da İmam Hatip olarak görevini sürdüren Ahmet Alemdar’a bıraktı.

TYB sohbetleri aralıksız devam ediyor

TYB’nin bu haftaki konuğu Ahmet Alemdar sohbetine şöyle başladı;
“Tam olarak bu işin tekniğinde değiliz estağfirullah. Haddimizi bilerek konuşalım. Dolayısıyla bir şeyin mukayesesi tam olarak teknik anlamda yapmamız her halde söz konusu değil. Fakat umumi çizgiler var tabiî ki. Bizim bir arkadaş vardı, tarihçi. Doktora yapıyordu İstanbul’da. Ben kendisine dedim ki; ‘Ustadım, salt tarihçi hüviyeti modern bir şey midir, önceden var mıydı?’ Yani tarihte de tarihçilik var mıydı diye sormuşluğum var. Tabi ki, müerrihin dediğimiz tarihçiler önceden beri vardır da, sadece tarihle uğraşmak modern bir şey midir, yoksa önceden de var mıydı diye sormuştum. Aslında şehir meselesi de böyle bir şey. Dolayısıyla şehirle alakalı malumatımız var. Yani Mimar değil, bu hususta akademik olarak bu alanda da değiliz. Fakat ister istemez herkesin hissettiği bir şey şehir meselesi. O yüzden bizde bu işin içersinde evrilmiş insanlardan biriyiz. Çünkü şehir, hepimizin yaşadığı bir ortamdır, mekandır. Zaman ve mekan herkesin muhatap olduğu bir şey. Zaten Cenab-ı Allah’tan ayrı düştüğümüz noktalardan biri de bu. Yani bizler insan olarak şehir ve zamana muhatabız. Şehir ve zamanı aşamayız. Lakin ben acizane şöyle düşündüm, ama ben şehri okumak, bir şehri okumak ve yazmak gibi düşündüm. Bu önemli. Mesela biz okuma kabiliyetinde olmadığımız zaman salt bir yere gireriz, afaki bir şekilde bakarız. Pekte bir şey anlayamayız. Burda okuma kabiliyetinden yoksunluk var. Okuyamazsak zaten yazamayız. Böyle bir olay var. Dolayısıyla bu okuma meselesine şöyle bir değinmek istiyorum öncelikle. Acizane şunu gördük. Yani bulunmuş olduğumuz ortamlar nedeniyle vs. Bir hocamız da bu meseleye değinmişti. İbrahim Halil Bayraktar, değerli bir hocamız. Okuma 2 kısımdır derdi. Bir ontolojik okumak vardır, birde eksikomolojik okumak vardır, akademik tabirle. Daha amiyane tabir edecek olursak, yaşıyarak yorumlamak. Yahut da sadece bilgi boyutunda değinmek. Bu önemli bir husus. Biz bu şehirlerimize baktığımız zaman, bu şehirlerimizde eski insanlar, bizim kadim insanlar, bu şehirleri inşa ederken bir mimar çağırmazlardı. Bi zatihi insanların kendisi inşa etmiştir. Şimdi en büyük, en kalifiye mimarlar ancak bu projeleri hep yapıyorlar. Böyle bir vakıa var. Çok böyle dini veya abidevi bir eser değilse sivil mimari genelde halkın kendisi tarafından meydana getirilirdi. Çünkü orda bir ontoloji vardı, ciddi anlamda yaşayarak bir şeyin idamesi vardı. Şehir Farsça bir kelimedir. İçinde yaşayan insanların yansımasıdır şehir. Bu çok önemlidir. Batıya baktığımızda özellikle modern dönemlerde çok sivri bir mimari vardır. Adeta zaman zaman kaosu andırır. Müzikte de öyledir. Yani bazı bestelere baktığımız zaman çok keskindir, sanki savaşırlar. Bizde öyle değildir, bizde tevekkül vardır. Çok yukarı perdeler yoktur. Çok aşırı inişli çıkışlı değildir. Bu hep bir yansımadır. Şehirde böyledir, müzikte böyledir, şiirde böyledir. Dolayısıyla burada ciddi bir yaşama, ortoloji vardır. Bunu öncelikle bilmemiz lazım.” 
Bir anlık duraklaması sırasında TYB Başkanı Cuma Ağaç ve Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Emin Özçınar’ın soruları üzerine, bütün İslam beldelerinde Haremlik, Selamlık bölümü olduğunu söyleyen Ahmet Alemdar konuşmasına şöyle devam etti;
“Bütün İslam şehirlerine baktığımız zaman, tabiî ki her şehrin, her bölgenin hususi özellikleri olmakla beraber genel ortak özellikleri de var. Mesela bütün İslam beldelerinde, bütün İslam evlerinde  Haremlik, Selamlık bölümü vardır. Cumbaya benzer, çıkma dediğimiz bir şey vardır. Mesela bir sofa olabilir. Bu insanlar kitap okuyarak, bir yerlerden bunu yapmıyorlar. Burda bir yaşantı birliği var. Bütün beldelerde bir medeniyet birliği var. O yüzden insanların bir araya gelmesine gerek yok. Zaten bütün insanları oraya sevk eden bir medeniyet var. O yüzden bu şehirler meydana geliyor. 1900’lü yıllarda Batıda deformasyon araçları yoktu ancak bizde çok fazla vardı ve biz hepsini halen son hızla kullanıyoruz. Adam çekiçle tarihi mahalleye giriyor, duvarları beyaz yapacakmış. Niye yapacaksa…”
 

Kaynak : PHA

EditörEditör